25 Aralık 2010 Cumartesi

Başlarken...


Her gün onlarca şey yaşıyoruz hayatta… Bir günde hem dünyanın en zehir anını, hem güneşli bir günde gülümseyerek bakabildiğimiz ışığı görebiliyoruz… Gazete sayfalarında, sanal âlemde, ekranda, sokakta gördüğümüz her şeye kayıtsızca bakabiliyor; hatta bir süre sonra birer canlı olduğumuzu bile unutabiliyoruz bu kaosun içerisinde... Hayat bizi yavaş yavaş bu halin içine yerleştiriyor… Tıpkı sistemin de istediği gibi…

Elbette gördüğümüz, yaşadığımız, hissettiğimiz hayat biçimleri birbirinden farklı... Ancak bir şeyler elimizden alındığında hissettiklerimiz ya da çok sevdiğimiz ancak bir daha göremeyeceğimizi bildiğimiz kayıplar olduğunda verdiğimiz tepkiler genelde o kadar benzer ki... Durup baktığımda bana zorla dayatılan popüler kültür müzikleri, bir kitap yazıp olmadık yerlere posterlerinin koyulmasını isteyen yazarlar, her şey gayet yolunda imajı veren iktidarların kuklaları haline gelmiş yazılı basın, kültür başkenti adı altında geçen koca bir yılda kültür merkezi kapatan, ülkenin en güzel sinema salonlarını yıkmak isteyen belediye anlayışı... Evet, bunlar eminim benim olduğu kadar sizlerin de bir şekilde dikkatini çekiyor... Ancak başta da sözünü ettiğim gibi hepimizi duyarsızlığa iten bu kadar dış etken arasında sadece kızıyoruz kendi kendimize, susuyoruz...

Buna benzer onlarca cümle zihnimin karanlık koridorlarında gezerken, bunları bambaşka insanlarla paylaşma düşüncesi içimi kemirmeye başladı. Karalamak ve onları insanlarla paylaşmak… Sanal da olsa sadık dostlar edinmek, karşılıklı yazmak, durmadan yazmak... Kelimelerin bir zihinden çıkarak bağımsız kanallara doğru hareketini seyretmek ve bunu kontrol etmeden yapmak, oluruna bırakmak... Bir blog üzerine düşünürken, gideceği nokta üzerine düşünmeden yazmanın tüm tedirgin edici ve bir o kadar da heyecan verici halini bilerek...

Bu sayfada size neler vaad ediyorum?  Kısacık bir günde nereye gidebileceğinizi ve bu limitli zamanda ne yapabileceğinizi, her yerde yazılan bir haberin bambaşka bir şekilde sunulmuş halini, “öteki”leştirmeden bakabilmeyi, yeni çıkmış raf aralarında kalmış bir kitabı veya aynı zamanda en çok satan ancak ne açıdan okunduğu tartışma gerektiren başka birini, alışılmışın dışında şeyler deneyen oldukça sevilen bazen nefret edilen müzisyenleri ve bunları canlı izleme şansım olduğunda ne kaçırdığınızı ya da kazandığınızı...

Her zaman mutlu olacağınız şeyler yazamayacağımı da şimdiden belirtir, bu başlangıç satırlarını okuyan herkese teşekkür ederim…

Takipte kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder